DOLAR

34,7489$% 0.07

EURO

36,5650% 0.17

STERLİN

44,0665£% 0.24

GRAM ALTIN

2.955,03%0,40

TAM ALTIN

19.587,00%0,49

BİTCOİN

3322449฿%0.28135

İmsak Vakti a 06:34
Muş AÇIK -7°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
X
Prof. Dr. SERDAL SEVEN

Prof. Dr. SERDAL SEVEN

05 Haziran 2024 Çarşamba

Bütün çocukları okula kapatalım, mezun olabilen oradan Çıksın.

Bütün çocukları okula kapatalım, mezun olabilen oradan Çıksın.
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim süresini 180 iş gününden 200 iş gününe çıkaracağını duyurdu. Bu girişim haber olarak sunulduktan sonra farklı açılardan yorumlar yapılmaya başlandı. Kimileri yaz tatilinin çok uzun olduğu ve öğretmenlerin uzun süre tatil yaptıkları, kimileri ülkemizdeki eğitimin yetersiz olmasına çözüm olacağı gerekçesiyle bu kararın isabetli olduğu görüşünü paylaştılar. Bu görüşlerin aksine, eğitim süresinin artırılmasının çocukları olumsuz etkileyeceği fikrini savunanlar da oldu.

 

Dünyada özellikle PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Sistemi) adı verilen belirleyici sınavlarda üst sırada olan ülkelere baktığımızda, eğitim süresinin 180-200 iş günü arasında olduğunu görüyoruz. Bu açıdan baktığımızda, eğitim süresinin artırılmasını isabetli bir karar gibi duruyor. Ancak böyle bir kararı alırken birçok faktörü göz önünde bulundurmanız gerekiyor: Haftalık ders saati, müfredatların içeriği, öğretim yöntemleri ve toplumun ekonomik yapısı bunlardan bazıları.

 

Haftalık ders saatine baktığımda, PISA sınavlarında zirvede olan Finlandiya, Singapur gibi ülkelerin alt sınıflardan üst sınıflara doğru kademeli olarak haftalık ders saatini artırdıklarını görüyoruz. Örneğin, Finlandiya’da eğitim süresi 190 iş günüdür. 1. ve 2. sınıflarda haftalık 20 saat, 3. sınıfta 22 saat, 4. sınıfta 24 saat, 5-6. sınıflarda 25 saat, 7-8. sınıflarda 29 saat ve 9. sınıfta 30 saat ders bulunuyor. Buna göre, ilkokulda bir öğrencinin ortalama günlük 4 saat okulda ders aldığını görüyoruz. Diğer taraftan, bu ülkedeki müfredatların da çocukların mutlu bir şekilde okula gitmelerini sağlayacak içerikte ve öğretim yöntemleri dahilinde sunulduğunu da hesaba katarsak, öğrencilerin hayatın içinde kabul edildiği ve okulun da hayatın devamı olarak yaşamın içinde yer aldığı söylenebilir. Ülkemizde, okul maalesef çocuğu yaşama hazırlamak yerine yaşamdan uzaklaştırıcı nitelikler gösteriyor. İstanbul’da sabah 6.30’da uyanıp 7.30’da servise yetişen bir çocuk, 8.30’da derse başlıyor. Öğleden sonra 15.30’da ders bitiyor. Evine ulaşana kadar saat 17:00’yi buluyor. O gün için okul bitti mi? Hayır, ödevler başlıyor. 1. sınıf öğrencisi, okula başladığına bin pişman, gece yarılarına kadar anne babasının zoruyla ödev yapıyor. Bitkin bir şekilde uyuyup ertesi gün tekrar aynı senaryoyu yaşıyor. Türkiye’deki öğrencilerin okulda mutluluk sıralamasında dünyada sonlarda yer almasını yadırgamamak lazım. Çocuğun bütün hayatı, okulda birileri tarafından oluşturulmuş bir müfredata endeksleniyor. Çocuğun kendisi olabileceği, becerilerini geliştirebileceği alanlar olabildiğince sınırlı. Bütün yaşam, ebeveynler ve okul tarafından belirlenmiş bir mecrada akıyor. Üstelik bu kadar okul süresine rağmen okuldaki eğitim yeterli görülmeyerek, çocuklar kurslara gönderiliyor. Dahası, bu kurslar aynı okulda açılıyor. Trajikomik. Güler misin, ağlar mısın? 3. sınıf çocuğuna deneme sınavı adı altında yapılan sınav neyin denemesi acaba? Çocukların çoğu kendilerini yetersiz hissetsin diye mi? Geldiğimiz nokta, becerinin gereksiz görüldüğü, bilgi yüklemesi yapılan bir eğitim sistemi. Şimdi burada öncelik, sürenin uzatılması mı, niteliğin artırılması mı? Çocukların bu kadar uzun süre okulda tutulmaları ve yaşamdan uzaklaştırılmaları sorununu daha da uzatarak mı çözüyoruz? Acaba, günlük ders saatini azaltarak, çocukların yakınlarını tanımalarına, insanlara selam vermelerini mi sağlasak? Yaşamda gözlem yapma fırsatı mı versek? Hata yapma şansları olsa nasıl olur?

 

Bir radyocu, bu haber üzerine espri mahiyetinde, “Oldu olacak, bütün çocukları okula kapatalım, mezun olabilen oradan çıksın!” diyordu. Sonuç olarak, günlük okulda kalma süresinin azaltılması başta olmak üzere, okulun yaşamla ilişkisi kurulmadıkça, öğretim yöntemleri öğrenci merkezli olmadıkça, en önemlisi okul çocuklar için mutluluk vermedikçe, eğitim süresinin uzatılması çocukların becerilerine, kişilik yapılarına, ruh sağlıklarına fayda değil, zarar verecektir.